Kişinin alacaklı olduğu borçlusuna karşı alacağını tahsil edememesi halinde başvuracağı yargı mercilerinden biri de icra müdürlükleridir. İcra ve İflas Kanunu’nda ödeme ve itiraz süreleri içerisinde borcun ifa edilmemesi halinde borçlunun taşınır ve taşınmaz malları ile hakları haciz yoluyla satılarak alacağın alacağına ulaşması hedeflenir. Kural olarak borçlunun taşınır ve taşınmaz malvarlığı haczedilerek alacaklının alacağına kavuşması amaçlanmışsa da bu husus sınırsız nitelikte düzenlenmiş olmayıp çeşitli istisnalar öngörülmüştür. Bu istisnalardan biri de haline münasip ev kurumu olarak karşımıza çıkmaktadır.
İcra ve İflas Kanunu’nun “Haczi caiz olmayan mallar ve haklar” başlıklı 82. Maddesinin 1. Fıkrasının 12. bendi uyarınca borçlunun haline münasip evi haczedilemez.
Kanun koyucu “ haline münhasip ev” kavramını ayrıntılı bir biçimde tanımlamamış; söz konusu kavramın yüksek mahkeme kararları doğrultusunda şekillenmesi yönünde irade koymuştur.
Haline münasip ev kavramı borçlunun yaşamını sürdürmesi, barınma, beslenme gibi ihtiyaçlarını karşılayabilmesi için yeterli olan ev olarak tanımlanabilir.
Her ne kadar kanunda “ev” ifadesi kullanılmışsa da barınak,bağ evi vb. yerlerin de haline münasip ev kavramı içerisinde değerlendirilmesi gerektiği düşüncesindeyiz. Zira Yargıtay 12. HD 31.1.2005 2005/2976 E. 2005/6893 K. Sayılı kararında ”Meskeniyet itirazında bulunulan ev mahkemece haczin kaldırılmasına karar verilen 1859 nolu parselinin de bulunmaktadır. Bilirkişi raporunda; evin minimum şartlarda barınmayı sağlandığı belirtilmektedir. Açıklanan nedenle; ev ile ilgili meskeniyet iddiasının kabulüne karar verilmesi gerekirken ev ayrı tutularak yazılı şekilde evin barınak olduğu bir ailenin oturmasına münasip mesken niteliğinde bulunmadığından bahisle meskeniyet iddiasının reddine karar verilmesi isabetsizdir. ” şeklinde hüküm verilmiş olup barınak, bağ evi vb. yerlerin de barınma ihtiyacını karşılamaya elverişli olması halinde haline münasip ev kabul edileceğini belirterek söz konusu hususta benzer bir tavır takınmıştır.
Uygulamada bir evin haline münasip olup olmadığına mahkeme marifetiyle karar verilmektedir. Bu hususta borçlunun sosyal ve ekonomik durumu, söz konusu evin konumu, uzunluk ölçüleri,binanın yaşı gibi bir çok faktör birlikte değerlendirilmelidir. Nitekim haline münasip ev kabul edilmeyen konutun icra marifetiyle satışı yapıldıktan sonra borçlunun gecekondu vb. taşınmazlarda oturması ihtimalinde haline münasip ev kavramından söz edilemez.
Haline münasip ev kavramıyla ilgili olarak yukarıda bahsedilen kriterler dışında söz konusu evde yaşayan kişi sayısı da önem taşımaktadır. Şöyle ki bir meskenin borçlunun hâline uygun olup olmadığı adı geçenin haciz anındaki sosyal durumuna ve borçlu ile ailesinin ihtiyaçlarına göre belirlenir. Buradaki aile ifadesi sadece borçlu ile birinci dereceden soybağı olan kimseleri değil ; borçlu ile aynı çatıda yaşayan ve bakmakla yükümlü olduğu herkesi kapsar.
Şayet mahkemece, bilirkişi marifetiyle yapılan değerlendirmeler sonucu borçlu ve ailesinin meskeniyet iddiasında bulunulan konutun “haline münasip ev” kavramını aştığına kanaat getirilirse borçlunun evi icra marifetiyle satılarak alacaklının alacağına kavuşması sağlanır. Burada dikkat edilmesi gereken husus ise, söz konusu evin satışından sonra borçluya kendisi ve ailesinin asgari ihtiyaçlarını gidermeye müsait bir bedelin; meskeniyet iddiası reddedilip satışı yapılan bedelin içerisinden çıkarılarak verilmesi gerekliliğidir.Bu şöyle de ifade edilebilir:
Borçlunun meskeniyet iddiası kabul görmez ve mahkemece ilgili evin satışına karar verilirse söz konusu ev icra marifetiyle satılır. Ardından evin satış bedelinden borçluya haline münasip bir ev alması için takdir edilen bedel verilir, kalan para ise alacaklıya ödenir.
Borçlunun meskeniyet iddiasını haczi öğrendiği tarihten itibaren 7 gün içerisinde İcra Mahkemesi’ne şikayet yoluyla bildirmelidir. Söz konusu süre hak düşürücü olup bu tarihler içerisinde şikayet yoluna başvurulmadığı takdirde borçlunun meskeniyet iddiasından feragat ettiği varsayılacaktır. Bu husus Yargıtay 12. Hukuk Dairesi’nin 20.12.2012 tarihli E. 2012/21335 K. 2012/39221 sayılı ilamında da şu şekilde ifade edilmiştir:
ÖZET
Dava haczedlimezlik şikayetine ilişkindir. Borçluların icra mahkemesine başvurularında, takip dosyasında haczedilen 16939 parsel sayılı taşınmazın içerisinde bulunan betonarme yapının 1/2 hissesinin, İ.İ.K.nın 82/12. maddesi kapsamında hallerine uygun meskenleri olduğunu ileri sürerek haczin kaldırılmasını istedikleri anlaşılmaktadır. Somut olayda, borçluların meskeniyet şikayetinde bulunduğu taşınmaza ilk haczin 31.10.2008 tarihinde konduğu, taşınmazın kıymet takdir raporunun borçlulara 26.7.2010 tarihinde tebliğ edildiği, daha sonra taşınmaz üzerindeki 23.11.2011 tarihinde yeniden haciz konulduğu, taşınmaza dair satış ilanı tebligatının 24.1.2012 tarihinde borçlulara tebliğ edildiği, borçlular vekilinin ise 27.1.2012 tarihinde icra mahkemesine başvurarak meskeniyet şikayetinde bulunduğu görülmektedir.
MERCİİLERİN GÖRÜŞLERİ
İlk derece mahkemesi İİK’nın 16/1. maddesine dayanarak hacze yönelik meskeniyet şikayetini süre aşımı sebebiyle reddetmiştir. Haczedilmezlik şikayetinin kanunda belirtilen yedi günlük sürede yapılmamasından ötürü meskeniyet şikayeti isteminin reddine karar verilmiştir. Borçlu vekili ise bu kararı temyize götürmüştür.
Temyiz makamı ise İİK’da taşınmaz üzerine konulan haczin yenilenmesi diye bir müessesenin mevcut olmadığını, aynı takip dosyasından da olsa konulan her haczin yeni bir haciz olduğunu ve dolayısıyla borçlunun her hacze yönelik olarak şikayet hakkının bulunduğunu belirtmiştir. Buna göre konulan her haciz için öğrenme tarihinden itibaren işleyecek 7 günlük süre içerisinde haczedilmezlik şikayetinde bulunulabileceği vurgulanmıştır.
“Her ne kadar taşınmaz üzerine daha önce konulmuş haciz bulunmakta ise de her haciz yeni bir şikayet hakkı doğuracağından son hacze yönelik meskeniyet şikayeti İİK’nın 16/1. maddesinde öngörülen yasal sürede olup mahkemece esasının incelenerek oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken istemin süre aşımı sebebiyle reddi yönünde hüküm tesisi isabetsizdir.
Borçluların temyiz itirazlarının kabulüyle mahkeme kararının yukarda yazılı sebeplerle İİK’nın 366. ve HUMK’nin 428. maddeleri uyarınca BOZULMASINA, ilamın tebliğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 20.12.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.”
Yargıtay 12. Hukuk Dairesi kararında belirtildiği gibi her haciz yeni bir şikayet hakkı doğurmalıdır. Buradan hareketle borçlunun haline münasip meskeni için yapılan yapılacak olan şikayetin son haciz işleminin öğrenildiği tarihten itibaren 7 günlük hak düşürücü süre içerisinde yapılması gerekliliği açıkça anlaşılmaktadır.
Meskeniyet iddiası nedeniyle haczedilemezlik hususu uzmanlık gerektiren bir alan olup ihtilaf halinde bir avukata danışılması ihtilafların çözümünde önem taşımaktadır.
Stj. Av.Orkun Kahraman